Çağ başka bir çağ… Bu çağın en büyük tuzağı da konfor… Çünkü insan vücudunun konforu arttıkça, sahip olduğu hayatta kalma silahları elinden gidiyor. Bir de bunu teknoloji ile daha da ileri taşıyınca, ortaya teknoloji olmadan yaşayamayacak hale gelen insan vücutları ortaya çıkıyor.
İnsan vücudunun sınırları nereye uzanıyor hayal edebiliyor muyuz?
Vücudunuzun 4×4 bir arazi aracı gibi olduğunu düşünelim. Vücut doğaya uygun hareket edebilir bir haldedir. Hatta isterse bu araç, plan ve programla antrenman yaparsa, motor gücünü ve dayanıklılığını 10 kat, 100 kat bile artırabilir. Ama günümüz insanı garajda yatan yüksek motor gücüne sahip bir 4×4 araç gibi. Yıllarca garajda yatmakta olduğu için de, ilk hareket ettiğinde veya doğasına ilk çıktığında su kaynatıyor…
Şimdi birkaç yüzyıl öncesini düşünelim. İnsanların çok büyük bir bölümü köylerde yaşıyor, tarlada çalışıyordu. Bu insanların hayatta kalması için sabah erken kalkıp, tarlasına gitmesi ve orada vücuduyla çalışması gerekliydi. Bu çalışma çeşitli hareket parametreleri içermekteydi.
Öncelikle sabah erken saatlerde aç karnına uzun bir yürüyüş, sonra kazma kürek kullanmak, bir şey itmek, bir şey taşımak, yere eğilmek, yerden bir şeyler kaldırmak gibi bedenen günlük birçok işi sırtlanıyordu. Tüm bunları yaparken beslenmek gibi doğal ihtiyaçlarını hazır hale getirmek işlerinin bir parçasıydı. Tarladaki ürünü yiyecek malzemesi haline getirmek de uzun ve çaba harcanan işler topluluğunun parçası idi. Tarladan almak, taşımak, değirmene götürmek, kurutmak, ayıklamak, paketlemek, muhafaza etmeye çalışmak hepsi aslında bedensel hareketler bütünüydü. En sonunda da bu malzemelerle yemek hazırlanır ve sofralarda yerini alırdı.
İnsan vücudunun sınırlarını alışkanlıkları kısıtlıyor 2017 yılına, yani günümüze geri döndüğümüzde, bir telefonla yemek ihtiyacımızı pişmiş bir halde kapımıza getirtebiliyor, hatta önceden belirlediğimiz saatlerde servis yapılmasını sağlayabiliyoruz. Canımız istediği an hızlı bir şekilde, nerede olursak olalım beslenme ile ilgili ihtiyaçlarımızı karşılayabiliyor, yiyeceğe ulaşabiliyoruz. Yemeği kendimiz yapmak istiyorsak pazardan istediğimiz ürünleri 1 saat içerisinde alıp kendimiz evde hazırlayabiliyoruz. Ama bu bile günümüzdeki zor olan yollardan biri gibi görünüyor.
Şimdi bu mantık ile baktığımızda, teknolojinin insan vücudunun kullanması gereken silahları birer birer elinden aldığını görüyorum. İnsan vücudu, kilometrelerce yürümeye alışıkken şimdi bir sokak arkadaki pazardan yiyecek alıp taşırken yoruluyor. Hayatta kalmak için tarlada birçok fiziksel faaliyet yaparken, şimdi oturmaktan hem duruşu bozulmuş, hem eklemleri deforme olmuş. Dizi ağrıyor, beli ağrıyor iki kilo patatesi bile eve taşırken zorlanıyor. Merdiven çıkamıyor, kendi yavrusunu kucağında taşıyamıyor…
Elimizde olanı amaçları doğrultusunda kullanmadığımızda insan vücudunun sınırları ile yapabileceklerimizi köreltiyor kendi vücutlarımıza en büyük kötülüğü yapıyoruz. 1700’lü yıllarda dünyaya geldiğinizi hayal edin.
Peki günümüz insanları birkaç yüzyıl önce dünyaya gelmiş olsaydı ne yapacaklardı?
Açlıktan ölmemek için zorunlu bedensel aktivitelerin hepsini yapacaklardı. İnsan vücudunun müthişliği burada devreye giriyor. Bazı insanlar maraton koşarken, bazıları 100 metre koşamıyor. Bazıları dağlara tırmanırken, bazıları bir kat merdiven çıkamıyor. Oysa ki insan vücudunun sınırları bize ne imkanlar sunuyor biliyor muyuz?
İnsan vücudunun müthişliği içerisinde antrenman bilimi ve teknikleri ile bugün 100 metre zor yürüyen bir kişi, bir müddet sonra maraton koşabilir. Çünkü vücudun limitleri esnetilebilir. Bu limitleri aniden, plansız ve sana uygun olmayan şekilde esnetirsen o zaman sakatlanırsın veya hedefine ulaşamazsın. Koşan insanları sokakta görünce eskiden çılgın bunlar derlerdi, şimdilerde ise havalı geliyor. Çünkü koşmak günümüz insanı için oldukça imkansız bir eylem gibi..
Oysa ki insan vücudu ne zor şartlardan bu günlere ulaştı. 42 km maraton koşan bir sürü insan var artık günümüzde. Bunun kat be kat fazlasını da koşan bir sürü insan var. Tonlarca ağırlık kaldıran bir sürü insan var. Dünyanın en zorlu coğrafyalarını aşan insanlar var. Yani aslında vücudumuzun sınırları o kadar geniş ki… Emin olun, her insan vücudu üç aşağı beş yukarı bu sınırlara sahip. Ama oturduğu yerden değil, bir sistem dahilinde vücutlarının sınırlarını zorlayabiliyor. insanlar bu konuda başarılı oluyor.
Benim kuşağım bu şartlarla yetişti. Belki doğada yiyecek bulmayı bilmiyoruz ama yemek yapmayı öğrendik. Günümüz çocuklarına, yani geleceğin dünyasına bir bakalım. Çocuklar yürümeyi bilmiyor. Koşmayı bilmiyor. Haydi bunu geçtim, sadece ellerindeki teknolojik oyuncaklarla oyun oynayabiliyor. O oyuncağın pili bitince nasıl oynaması gerektiğini bile bilmiyor. Çocuklar teknoloji ile gerçekte olmayan bir hayatın içerisinde.
Elektriklerin kesildiğini düşünün. Nasıl ısınacağını bilmiyor. Elindeki tabletin pili bittiği zaman kalemtraşla kalemini yazıya uygun hale getirme konusunda tecrübesiz. İnternet kesintisi olduğunda elindeki herhangi bir şeyle nasıl oyun oynayacağını bilmiyor. Hayal güçleri gelişmiyor. Şimdi böyle bir insan vücudu doğada kalırsa ne yapabilir?
İnsan vücudu günümüzde konfor ile limitlerinin çok azını kullandığı için harekete geçmeli. Geçerken bir planı ve programı olmalı, stratejik bir biçimde limitlerini aşmaya çalışmalı. Yaparken, hareket tekniklerine çok dikkat etmeli. Çocukluk çağından itibaren bu eğitim aşılanmalı. Teknolojik dünyanın haricinde bir yaşam olduğunu bilmeli. Özellikle beslenme ve hareket etmeyi birlikte ele almalıdır. İnsan vücudunun sınırları hayal edebileceğinizin ötesinde ve her türlü zorlu koşula uyum sağlayacak müthişlikte.
Comments